X

Paris'te Bedava Yapılacak 10 Şey

Travel & Gourmets
301 Okunma

Merhaba, biz yıllardır kızım Elif’le birlikte bulduğumuz her fırsatı yollarda değerlendiriyoruz. Yolda olmak takım ruhumuzu da geliştirdi bu süreç içersinde. Bu sebeple de birbirimizin en iyi yol arkadaşı olduk.Anne kız birlikte gezmenin keyfi doyumsuz. Yıllardır geziyoruzama www.sevdayollarda.com adlı sitemiz daha yeni doğdu.Sitemizde şimdilik kahve ikram edemiyoruz ama gezdiklerimizi ve gördüklerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Geçen yıl sırt çantalarımızla yaptığımız Singapur,Malezya, Bali ve Tayland gezimizden sonra bu yıl “yine bir yerlere kaçalım ama para yok, nasıl gideriz?” derken,kendimizi Paris sokaklarını arşınlarken bulduk.

 

Paris lüksün, modanın başkenti, Euro da bizim paramıza göre daha pahalı olsa da Paris'te bedava yapılacak birçok şey var. Biz Elif’le bunların hepsini gerçekleştirdik ve son derecemutlu olduk. Çünkü mutluluğun zengin olmakta değil, hayatı zengin yaşamakta olduğunu biliyoruz. Biz de öyle yaptık ve çok az parayla çıktığımız yolculuğumuzu zengin hale getirdik, tabii kendimize göre. Haydi hazırsanız alın çayınızı, kahvenizi hep birlikte bir daha gidelim oralara...

 

1- LOUVRE MÜZESİNDE KAHVALTI YAPMAK 

On gün boyunca her sabah önce bir markete uğrayıp hazır kahvelerimizi, meyve sularımızı ve kruvasanlarımızı aldık, sonrasında kendimize göre bir yer bulup parkta, havuz kenarında hatta Louvre müzesinin bahçesinde yaptık kahvaltımızı. Böylece bir kafeye gidip iki kahveye vereceğimiz parayla bir öğünü kurtarmış olduk. Hem de düşünsenize, Paris’e giden neredeyse herkes Mona Lisa’nın resmini görüyor ama kaç kişi Louvre’un bahçesinde kahvaltı yapmak ayrıcalığını yaşıyor ki? Bu arada Louvre müzesini gezmek ücretli elbette ama koca bir alana yayılmış etrafı bahçelerle çevrili olan alan ve cam piramit’in de olduğu yerler ücretsiz. Oturun merdivenlere ya da banklara, kahvenizden bir yudum alın sonra da fotoğraf makinenizin deklanşörünü yorun biraz... Nasıl olsa bedava :)

 

2- EIFFEL KULESİNE GİTMEYENİ DÖVÜYORLAR DEDİLER, GİTTİK AMA NASIL?

Eiffel kulesine yıllar önce yaptığım Paris seyahatimde çıkmıştım ama artık Elif’le tecrübe sahibiyiz. Eiffel’in en üst katına çıkmak için üç ayrı asansör yolculuğu yapmanız ve de bir dünya para ödemeniz gerekiyor, oysa ki görülmesi gereken şey Eiffel’in kendisi, yani eğer şehri tepeden görmekse maksat bunun için pek çok yer mevcut. Biz de öyle yaptık ve yayıldık Eiffel’in altındaki çimenliğe, taa İzmir’den taşıdığım plastik şarap kadehlerimi çıkardım, 2 Euro'ya marketten aldığımız şarabı açtık (uzman değilim ama inanın nefis bir şaraptı) yine yanımda götürdüğüm plastik tabaklara birkaç çeşit Fransız peynirini de doğradık ve mükellef bir sofra çıktı meydana. Eiffel’in o güzel ince uzun endamına bakarak yudumladık şarabımızı. Bence bu satın alınamayacak ender anlardan biriydi hayatımda yaşadığım. Ambiyans muhteşem, hissettiklerimiz satın alınamaz ve gördüklerimiz ise tamamen bedava.

 

3- NOTRE-DAME KATEDRALİ VE KİLOMETRELERCE UZAYAN KUYRUK

Elbette oraya kadar gitmişken zavallı Quasimodo’yla empati kurmak, Victor Hugo’nun o ölümsüz eserini nasıl yazmış olabileceğini anlayabilmek için içeri girmek gerekiyor. Ancak baktık ki metrelerce kuyruk var, ben vazgeçmeye niyetlenirken Elif tam bir Türk gibi atıldı kuyruğun başlarında bir yere ve anne gel araya kaynayalım şuradan dedi, dur, olur mu, olmaz mı diyemeden oradan bir ses duyduk; "kaynayın kaynayın biz de Türküz" yüzlerce insanın arasından denk geldiğimiz kısmete bakın, tabii çok sevindik ve hemen o gençlerle sohbeti kurduk. Katedralin 422 basamaklı çan kulelerine parayla çıkabiliyorsunuz ama kilisenin içine giriş ücretsiz. İçerideki mistik hava, dua edenler, yanan mumlar, yapılan ayinler hepsi ama hepsi müthiş. Vitrayların güzelliği göz alıcı. Bu arada bu katedral Paris’teki tüm yapılardan daha farklı, mimarisi de üzerinde kullanılan heykeller de çok farklı. Daha ürkütücü, daha kasvetli ama gerçekten de şahane ve bir rivayete göre buranın heykeltıraşının gözlerini bir başkasını daha yapamasın diye kör etmişler, ben de başkasının yalancısıyım. Haaa sahi biz o 422 basamağı çıktık ve bu arada öğrendik ki 18 yaş altından para alınmıyormuş, Elif’in 18'inci yaş gününe ise iki gün vardı yani Elif de bedavaya geldi bana :)

 

4- SEINE NEHRİ KIYISINDA YÜRÜMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Bir kanal düşünün içinden üstü cam teknelerin geçtiği, karşı kıyısında gördüğünüz binaların 1700'lü yıllarda yapıldığı ve üstünde sevgililerin aşklarını kilitlediği asma kilitlerin olduğu köprüler ve kafanızı çevirdiğinizde Eiffel'in uzaktan dimdik duruşu... Bu şehrin neden sanatçılara ilham kaynağı olduğunu anlıyorsunuz nehir boyunda yürüdükçe. Köprü altlarında gördüğünüz evsizlere bile özeniyorsunuz neredeyse. Kıyı boyunca üst yolda kurulmuş minik bit pazarları ve hediyelik eşya satanlar bile var. Seine nehri aşk kokuyor tüm kanal boyunca ve bu keyif de bedava.

 

5- GÖLGELİ TUILERIES BAHÇELERİ YA DA LE JARDIN DE LUXEMBURG'DA YEŞİLİN İÇİNDE OLMAK

Napoleon ve Marie Antoinette'nin yürüdüğü yollarda yürümek istemez misiniz? İçinde bahçelerin, içecek ya da dondurma alabileceğiniz minik büfelerin olduğu, insanların sandalyelerini güneşe doğru çevirip güneşlendiği ve kitap okuduğu kocaman bir park burası.

 

6- ARKA SOKAKLARDA KAYBOLMAK

Aslında hiç bilmediğiniz sokaklara girip yine de kendinizi o sokağın bir parçasıymış gibi hissedebileceğiniz yerlerde yürümek çok keyifli. Biz Elif’le metronun herhangi bir durağında inip sonrasında kilometrelerce yürürken buluyorduk kendimizi. Ara sokakların minnak cafelerinden gelen kahve kokusu tüm sokağı sarmış durumda. Eski binaların Fransız stili balkonlarından sarkan sardunyalar gri binalara inanılmaz bir estetik kazandırıyor ve o evlerin hikayelerini merak ettiriyor size. Yorulduğunuz zaman da tüm kaldırımlar, parklar, bahçeler yine size kucak açıyor...

 

7- SEINE NEHRİNDE PLAJ VAR YAHU!

Evet belki Seine nehrinin sularına atamıyorsunuz kendinizi ama adamlar nehrin bir kıyısına bildiğiniz plaj yapmışlar. Kum, rengarenk şemsiyeler ve şezlong üçlüsüyle birlikte buzlu içeceğinizi alıp serinleyebiliyorsunuz. Burada gencinden yaşlısına, tek başına kitabını okuyanından sevgilisiyle gelenine, her çeşit insana rastlamak mümkün.

 

8- OPERA BİNASINDAN YÜKSELEN MÜZİK ZİYAFETİ

Dediysem de aldanmayın, biz hiç opera söyleyene denk gelmedik ama müthiş gitar dinletilerine şahit olduk. Birçok insanın yaptığı gibi binanın merdivenlerine oturduk ve kendimizi müziğin eşsiz ruhuna teslim ettik, bağıra bağıra eşlik ettik şarkılara. Arkanızdaki binada onlarca bestecinin heykelinin olduğu şahane bir yapı, önünüzdeki yoldan geçen kırmızı "Hop-On, Hop-Off Bus" diye adlandırılan üstü açık gezi otobüsleri ve fotoğraf çekmeye çalışan yüzlerce turistle çok keyifli bir atmosfer var burada. Meydandaki meşhur kafede bir kahve 8 Euro'ya satılırken siz büfeden kahvenizi 3 Euro'ya alabilirsiniz. Ne kadar da iyi bir insanım değil mi? :)

 

9- PERE LACHAISE MEZARLIĞINDA HUZURU YAKALAYIN

Mezarlık dediysem öyle bildiğimiz mezarlıklar gelmesin aklınıza. Bunca yıldır gezerim, içinde olmaktan en çok keyif aldığım ilk 10 yer arasına girdi burası. Öyle bir yer düşünün ki; 43 hektar bir alana yayılmış, içerisinde okuduğunuz kitapların yazarları, dinlediğiniz müziklerin yaratıcıları, aktörler, aktrisler ve büyük devlet adamlarının şimdilerde uyuduğu bir yer olsun. İnanılmaz ve çok ama çook etkileyici bir yer, gerçekten de Paris'e gidip görülmeden dönülmemeyi kesinlikle hak eden bir yer, gidin inanın pişman olmayacaksınız. Bu mezarlıkla ilgili daha detaylı yazımı da blogumda bulabilirsiniz. Giriş kapısında içerinin haritası yani "hangi meşhurun mezarı nerede?" haritası 3 Euro'ya satılıyor ama giriş bedava ve şanslıysanız bir kaç ünlünün mezarına mutlaka denk geleceksiniz.

 

10- SACRE COEUR BAZİLİKASI

Burası Paris'i yukarıdan doyumsuz bir zevkle izleyebileceğiniz yerlerden biri. Bazilikanın olduğu tepeye isterseniz bir füniküler aracılığıyla (metro bileti fiyatına) çıkın, isterseniz merdivenlerini kullanın ama bu beyaz güzelliği mutlaka görün. Kilisenin içindeki vitraylar ve mozaikler birer sanat şaheseri. Siz de bir mum yakın, dileyin dileğinizi ve sonra akışına bırakın hayatı... Bazilikadan çıktığınızda birkaç yüz metre sonra Monmartre yani ressamlar sokağının olduğu cıvıl cıvıl bir yer sizi karşılıyor olacak. Elbette tüm kafeler turistik oldukları için fazla pahalı ama bazilikanın merdivenleri ücretsiz :) Ve yine buradaki müthiş ortamı sokak müzisyenleri çaldıkları ve söyledikleriyle taçlandırıyorlar...

 

Yani diyeceğim o ki, bir şehri sadece turistik mekanlarıyla değil arka sokaklarıyla tanımak çok daha keyifli. Kaybolun o sokaklarda ve kendi keşfinizi gerçekleştirin, üstelik bunu çok ucuza hatta bedavaya getirin. Cebinizde kalan her kuruşun başka bir arka sokağı gezmenizi mümkün kılacağını çıkarmayın aklınızdan. Haydi o zaman nice yollara... :)

Sevda Çiçek

www.sevdayollarda.com

Instagram: @sevdayollarda

banner

Yorum Yap

(*) Gerekli Alanlar