Genç ve yetenekli sanatçılar için sınırların artık çok da önemi yok. Onlar yaratıcılıklarını besleyebilecekleri ve çok fazla para harcamadan yaşayabilecekleri yeni şehirler keşfetme peşindeler. Bir zamanlar sanatçıların yaşamayı hayal ettiği kentlerin yerini ise günümüzde yenileri aldı. Ve evet, bu şehirler arasında İstanbul da var…

Yunanistan’daki kriz ülkede şu an ekonomik ve siyasal istikrarsızlığa sebep olsa da sanat ortamının bu durumdan etkilenmediği çok açık. Atina da özellikle boş dükkanları sergi amaçlı kullanan 50’nin üzerinde sanat kolektifi bulunuyor ve bu sergiler uluslararası sanatçılar tarafından da ilgi görüyor. Özellikle Atina’nın 2017 yılında dünyaca ünlü Alman modern ve çağdaş sanat sergisi Documenta’ya ev sahipliği yapacağı göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda tüm gözlerin bu şehre çevrileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Özellikle 2011 yılında SALT’ın açılmasıyla hızlı bir ivme kazanan İstanbul çağdaş sanat ortamı, uluslararası ilginin de artmasıyla giderek hareketleniyor. Şu an İstanbul’da Beyoğlu’ndan Tophane’ye, Karaköy’den Kadıköy’e şehrin birçok yerine yayılmış sanat galerilerine rastlamak mümkün. Sanatçıların yaşamak için tercih etttiği yerlerin başında genelde Beyoğlu ve çevresi gelse de son zamanlarda art arda açılan sanat atölyeleri ve galerileriyle Yeldeğirmeni de bir hayli popüler. Yakın tarihte şehre dalga dalga yayılacak en önemli etkinliklerden biri ise sonbaharda gerçekleşecek olan 14. İstanbul Bienali.

Peru’nun başkenti Lima, şu sıralar dünya çapında pek çok sanatçıya ev sahipliği yapıyor. Geçtiğimiz yıllarda düzenlenen iki sanat fuarı ArtLima ve PArC ile yabancı ziyaretçilerin dikkatini çeken Lima’nın sanat çevresi ise daha çok lüks alışveriş dükkanları, plajları ve bahçeleriyle üst sınıfın yaşamayı tercih ettiği Miraflores ve genellikle bohem sanatçılar tarafından ilgi gören Barranco semtleri civarında şekilleniyor.

Berlin’in bundan yaklaşık 10 sene önceki halini hatırlatan Varşova, bitip tükenmek bilmeyen enerjisiyle dikkat çekiyor. Restore edilmiş kalelerde yer alan müzelerden, parçalanacakmış gibi duran binaların üst katlarında yer alan galerilere, Varşova’da çağdaş sanat açısından bir hayli heyecan verici gelişmeler oluyor. Bu yıl eylül ayında beşincisi düzenlenecek olan Warsaw Gallery Weekend ise geniş etkinlik programı, düzenlenen sergileri ve muhteşem organizasyonuyla Polonya’nın sanat açısından mutlaka takip edilmesi gereken bir ülke olduğunu kanıtlıyor.

Kolombiya, şişman insan çizimleriyle tanınan Fernando Botero gibi dünya çapında ünlü pek çok sanatçı yetiştirmiş bir ülke. Bogota ise hem yaşamak için makul fiyatları hem de galerileri ve sanata düşkün halkıyla adeta sanatçılar için bir cennet. Tarih kokan meydanları, müzeleri ve yaratıcılığın her yere sindiği  sokaklarıyla yaşanabilecek en huzurlu ve rahat şehirlerden birisi olan Bogota, aynı zamanda sokak sanatlarıyla da bir hayli ünlü.

Baltık ülkelerinden Litvanya’nın başkenti Vilnius, aynı zamanda bölgenin en büyük çağdaş sanat merkezi olan CAC’a (Contamporary Art Centre) ev sahipliği yapıyor. Vilnius’un özellikle genç sanatçılar arasında tercih edilmesinin bir diğer nedeni de sanatçıların ücretsiz konaklayabilecekleri, aynı zamanda yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri ve sanat çevreleriyle iletişime geçebilecekleri Rupert adlı sanat ve eğitim platformu.

Latin Amerika’da son yıllarda sanatın başkenti olarak kabul edilen Sao Paulo, bu açıdan Rio’yu geride bıraktı. Sanatın eskiden olduğu gibi sadece seçkin bir zümrenin tekelinde olmaktan çıktığı şehir, son yıllarda açılan yeni galerilerle Brezilya sanatının dünya çapında tanınmasını sağlıyor. Sanatın en olmadık, hatta tuhaf yerlerde karşınıza çıkabileceği Sao Paulo, özellikle genç ve yetenekli modern sanatçılara kucak açmasıyla da şu an pek çok Avrupa kentini sollayan bir sanat ortamına sahip.

New York’un cazibesini ve masumiyetini kaybetmesiyle Amerika’da sanat çevrelerinin en çok tercih ettiği yerlerden biri de artık Los Angeles. Ucuz kiralar, deneyime açık sanat çevresi ve rahat ortamıyla şehir artık özellikle genç sanatçılar için kurtarılmış bir cennet. Şehrin her yerinde açılan galeriler özellikle Amalia Ulman, Sam Falls ve Jordan Wolfson gibi son zamanlarda yaratıcı işleriyle dikkat çeken genç sanatçıları mıknatıs gibi çekiyor.

Sanat çevrelerince yeni Berlin olarak ilan edilen Leipzig, 60’lı ve 70’li yıllarda inşa edilen apartmanlardaki uygun fiyatlı daireleri ve sanatçıların çalışmaları için stüdyolara dönüştürülmüş eski fabrikalarıyla sanat çevreleri arasında yükselen yeni trend. Genç ve yetenekli ressamlara ve farklı ülkelerden sanatla uğraşan öğrencilere de ücretsiz eğitim fırsatı sunarak kucak açan Leipzig Görsel Sanatlar Akademisi ise çok sayıda genç yeteneğin bu şehri tercih etme sebepleri arasında.