Bazı seyahatler vardır, insanın içinde bir yerlere yerleşir ve oradan hiç çıkmaz. Kendini hep hatırlatır ve oraya tekrar dönme isteği uyandırır. İşte Katmandu böyle bir yer...

Katmandu’yu bir defa gördükten sonra hiçbir algınız artık eskisi gibi olmaz. Katmandu’nun ruhani ve mistik atmosferi, en maneviyat tembeli ruhları bile hizaya sokar. Bazen oradayken anlaşılmaz da döndükten çok zaman sonra, beklemediğiniz bir anda oraların enerjisi çıkar gelir, kendini hatırlatır. Çünkü önce gördüklerinizi sindirmeniz gerekir. Yaşamla ölümün arasında bir yerde olan Katmandu’yu hissetmek için gözlerinizi sokakların tozuna, çamuruna, insanların sefaletine kapatıp, sesleri ve renkleri gönül gözünüzle görmeniz gerek.

Everest’in görkemi altında, tapınakların, rengarenk dua bayraklarının gökyüzüne karıştığı, mantraların ve dua çanaklarının titreşimlerinin göğe yükseldiği, hayvanlar, insanlar ve tüm evren için iyi dilekler ile dua tekerleklerinin çevrildiği, azla yetinen insanların rengarenk giyindiği ve bembeyaz gülümsediği Nepal’e yapılan seyahat yaşam boyu unutulmayacak bir deneyim.

Katmandu’nun ruhani atmosferi ve mistisizminin tam tersine, afilli bir ‘ezber bozan’ kelimesi orayı tanımlamak için oldukça uygun düşüyor. Bazı seyahatler vardır, insanın içinde bir yerlere yerleşir ve oradan hiç çıkmaz. Kendini hep hatırlatır ve oraya tekrar dönme isteği uyandırır. Katmandu, ahir ömrümde tam da bunun karşılığına denk düşüyor. Birkaç defa gitmiş olunsa dahi enerjisi tekrar yollara düşürecek kadar kuvvetli.

Tapınaklar, geleneksel kıyafetli insanlar, pazarlar, tozlu sokaklar, satıcılar, turistler, Budist rahipler, maymunlar, köpekler, herkes ve her şey Swayambhunath Tapınağı’ndan, Buda’nın tüm şehri izlediğine inanılan gözlerinin altında uyum ve sakinlik içinde yaşıyor. Babasının doğumunda ‘Siddarta’ adını verdiği Buda’nın topraklarında kızgınlık ve öfke gibi duygulara yer yok. Hayat şartları ne olursa olsun gülümsemek var.

Yaşamla ölümün ayrılmaz bir bütün olduğunu her an hissettiren Katmandu’da bunu en somut bir biçimde hatırlatan Pashupatinath Tapınağı’ndaki ölü yakma törenlerinden etkilenmemek imkansız. Bagmati Nehri kenarında yer alan ve Hint Tanrısı Şiva’ya ithafen yapılmış olan tapınağa ise sadece Hindular girebiliyor. Ölülerin ritüel olarak önce ayaklarının nehirde ıslatıldığı ve ardından taş platforma yerleştirildikleri nehir boyunca, yan yana dizilmiş insanların arasına katılarak törene tanıklık edebiliyorsunuz. Katmandu’da en fazla ölü yakma töreni yapılan bu Hindu tapınağı, algılarınızı ve ölüm anlayışınızı ters düz ediyor. Orada bulunduğunuz anlarda, oradan ayrıldığınızda ve çok sonraki anlarda dahi aklınız ve ruhunuz gördüklerinizi sindirmeye çalışırken, ölüleri başında ağlamayan insanların bu kavramlarla ne kadar barışık olduklarına bir defa daha hayret ediyorsunuz.

Şehrin en hareketli ve herkesin mutlaka en az bir defa uğramadan dönmediği Tamel, gördüklerinizin etkisinden ve manevi boyuttan kolayca çıkarıp, hayatın maddi boyutlarından biri olan ‘alışveriş’ boyutuna kolay geçiş yaptıracak kadar renkli. Tamel’de nereye bakacağınızı şaşırmanız olası. Birbirinden ilginç masklar, ahşap heykeller, çeşit çeşit paşmina şallar, dua çanakları, keçeden rengarenk bereler, şapkalar, çantalar, her dilden ama özellikle İngilizce yazılmış akla gelebilecek her konuda kitap satan kitapçılar, bir kenarda müşterisini tıraş eden sokak berberi, hippi kılıklı turistler, dar ve salaş merdivenlerden yukarı katlara çıkılan hosteller, Everest’e tur düzenleyen seyahat acentaları, doğa sporları ve kamp malzemeleri satan onlarca dükkan, Buda figürlü yüzlerce çeşit takvim, defter. Tüm bunların arasında saatler geçiyor. Ayrıca Hindistan ile özdeşleşmiş yılan oynatıcılarını burada da görünce şaşırmamak gerek; çünkü Nepal ve Hindistan, sınırların olmadığı devasa tek bir ülkeydi bundan çok eski zamanlarda. Neredeyse aynı topraklar olması, sınırların olmadığı bir dünya ütopyasının güzel hayaline sürüklerken, bu ruhani ve maddi geçişler arasında acıkan karınları doyurmak gerek. Nepal mutfağı, Hint mutfağı ile benzerlikler oluşturuyor. Baharatlı yemekler ve kullanılan malzemeler, birbirinin devamı iki mutfak gibi. Ağırlıklı olarak mercimek, patates ve pirinç ile hazırlanan, baharatların renklendirip lezzetlendirdiği Nepal mutfağı, vejetaryen beslenenler için tam bir cennet.

Dünyanın her yerinden Nepal’in ruhuna yaklaşmaya ve Everest’in görkemini görmeye gelenlerin yanı sıra Nepalliler’in de sosyalleştiği meydan Durbar Meydanı, günün her saati kalabalık. Tamel’den yarım saatlik bir yürüme ile Durbar Meydanı’na varınca, meydanı çevreleyen Budist stupa’lara, tapınakların dış yüzeyini süsleyen heykelciklere hayran kalmamak mümkün değil. Orijinal ve geleneksel halini yüzyıllardır korumuş olan Nepal, bunu en çok Durbar Meydanı’nda hissettiriyor. Bir süre sonra film setinde ya da rüyadaymış gibi sürreal gelmeye başlayan meydanın enerjisini hissetmeden oradan ayrılmamak gerek.

Gidilen yer neresi olursa olsun, dönüş saati yaklaşırken insan, o şehirde gözüne takılan son görüntülere telaşla hafızasında yer bulma çabasına giriyor. Sabahın erken saatlerinde, tembel kış güneşinin altında uyanmaya başlayan şehirde birbirlerinin bitlerini ayıklayan maymunları, otobüslere dolup işine giden insanları, dükkanlarını açanları, pazara satacağı sebzeleri sepetleriyle taşıyan kadınları, beni havaalanına götüren aracın camlarının arkasından izlediğim Nepal, nefes kesen, etkileyici dağların arasında adeta başka bir evrende ve zamanda hissettiren haliyle daima aklımda.