Çukurova'nın yüreği, Akdeniz gibi sıcakkanlı insanların yaşadığı, güzel şehir Adana. Ocak 2016’da başlangıcı yapılan "ATAK projesi" ile Adana, bilinenlerin aksine henüz keşfedilmeyen güzelliklerini anlatmayı kendine amaç edinmiş gibi görünüyor. Bu proje henüz Adana'ya yolu düşmeyenler için harika bir deneyim vaat ediyor. Adana'nın sadece Adana Kebap'tan ibaret olmadığı anlatılıyor. Ancak bunun yanında gerçek Adana kebabının, Adana'da tadılmadan bilinemeyeceğini gösteriyor.
Adana'da iki gün kadar kısa bir sürede çok eğlenceli ve bir o kadar da verimli bir zaman geçirdik. Adana turumuza, bize rehberlik eden ATAK Yönetim Kurulu Başkanı İlhami Günsel'in sıcak karşılamasıyla başladık. İlk durağımız olan meşhur Köy Sofrasında ağırladılar bizi. Başlangıç lezzetleriyle, Adana mutfağına burada merhaba dedik. Adanalı Yörük bir aileye ait bu sofra, yöresel ev yemeklerini en güzel şekliyle sundu bizlere. Köy Sofrasının misafirperver sahibi Cabbar Özcan ve eşi, yörede bulunan eli lezzetli hanımlarla, çevre esnafa ve bizim gibi yolu düşenlere hizmet veriyor. Her yemekte ayrı bir lezzet ve emek var. Analı-kızlı ile başlıyoruz tadıma ve bulgurun etle birleştiği bu yemeğe doyum olmuyor. Mutfak bir hayli geniş olduğundan ikinci tabağı isteyememenin üzüntüsünü İstanbul'a döndükten sonra yaşıyoruz.
Adana usulü güveç var sırada, bu lezzetli yemek Adana'nın minik patlıcanlarından ve kuzu inciğinden alıyor lezzetini. Odun ateşinde sabırla pişirildiğini söylememiz gerek. Burada yediğimiz yeşil mercimekten yapılmış bulgur pilavı bu güne kadar tadına baktığım en güzel pilavdı. Adana denildiğinde akla gelen lezzetlerden biri olan içli köfte de var listede. Diğer içli köftelerden lezzet ve pişme şekliyle ayrılıyor. Suda haşlanarak pişirilen içli köfte hem leziz hem de hafif. Mayaladıkları doğal yoğurt eşliğinde yediğimiz bamyanın ardından sarı burma tatlısına geçiyoruz. Şerbetli tatlı olmasına karşın hafif ve güzel bir tat bırakıyor damakta. Adana’ya kadar gelmişken karpuz yememek olmaz diye düşünüp Cabbar usta'nın hoş sohbetiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bir hayli doyuyoruz. Seyhan'ın Hurmalı mahallesindeki bu mekan, tüm lezzetleri ve günlük olarak değişen çeşitli menüsüyle, sizleri misafir etmeyi bekliyor. Adana'nın en bilinen lezzeti ikinci durağımız. Adana denilince akla şüphesiz kebap geliyor, kebapçıların başındaysa; "Onur Kebap". Bu güzel mekanda kebap nasıl yapılır onu öğreniyoruz. Mekan sahibi Teoman Dede ile Adana yemekleri üzerine söyleşiyoruz. Bu zengin mutfağı yalnızca kebap olarak tanıyan biz İstanbulluları kebap atölyesine davet ediyor. Atölyede bizi Adana'nın tanınan yüzü Şevket Özboy usta karşılıyor. Teknik olarak dinlediğimiz kebap tarifini uygulamaya geçiyoruz. Cemalpaşa Mahallesinde bulunan bu mekanda kullanılan her malzeme özenle seçilmiş ve büyük bir emeğin ürünü olarak servis ediliyor. Adana kebabının; toklu eti, kuyruk yağıyla ve tabii ki kırmızı acı biberiyle hazırlanan etini satırla iyice dövmek epey güç istiyor. Kıyılan eti şişlere saplamak ise büyük beceri. Sadece su ile saplama yapılmalı ve karbonatlı su gibi hilelere başvurulmamalı, ustamız bunun altını özellikle çiziyor. Pişirmek yine büyük bir emek gerektiriyor. Ateşin üzerinde bu güzel şişleri parçalamadan tutmak bir hayli zor. Son evreyi de yaptıktan sonra ellerimizle hazırladığımız bu enfes lezzeti sunum tabağına alıyoruz. Şevket usta’dan da tam puanı kapıyoruz. Kebap atölyesinden akşam görüşmek üzere ayrılıyoruz. Konaklayacağımız Sheraton Adana Hotel'e varıyoruz ve kısa bir mola veriyoruz lezzet maceramıza. Güler yüzlü çalışanları bizleri odalarımıza yerleştiriyor. Bu şehre yolunuz düşerse konaklayabileceğiniz güzel otellerden biri burası.
ADANA SİZİ BEKLİYOR
Bir saatlik dinlenmenin ardından şehir gezimiz başlıyor. Tarihi bir şehir Adana. Fenike, Asur, Hitit, Pers, Makedonya, Roma, Sasani, Abbasi, Ermeni Krallıkları, Selçuklular, Ramazanoğlu Beyliği, Osmanlı İmparatorluğu ve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti. 5 Ocak 1922’de Fransız işgalinden kurtularak Türkiye Cumhuriyeti'nin gelişen ve ekonomiye büyük katkı sağlayan kentlerinin başında geliyor Adana. Tarihi bu kadar kalabalık olunca her misafir bir iz bırakıyor güzel şehirde. Şehrin Ulu Camisinin yanındayız. 16. Yüzyıl Ramazanoğulları'na ait bu yapı Memlük ve Selçuklu izleri taşıyor. Medrese, türbe ve Ramazanoğulları Saray Selamlığı günümüze gelebilmiş durumda. Ulu Cami, Sabancı Merkez Cami yapımına kadar şehrin en büyük camisiymiş. Ara sokaklarında ilerliyoruz ve yine Adana'nın bir lezzetiyle karşılaşıyoruz; Yeni Uğur Helvacısı. Bu tarihi dükkanda tahinin yapılışına şahit oluyoruz ve yine bu tahinle yapılan çeşit çeşit tahin helvalarını tadıyoruz. Cezeryeler, lokumlar, Maraş sucukları, drajelerle dolu bu mekan. Bir lokumlarına Madonna adını vermişler bunun nedeni ise Madonna'nın Candy Shop şarkısında Türk lokumundan bahsetmesi. Teşekkür için lokum yollayan dükkan sahibi Adnan Özüdoğru'ya Madonna da teşekkürlerini bir mektupla iletmiş. Mekanın duvarlarında bu mektuba da yer vermişler. Tatmadan alamıyorsunuz burada hiçbir şeyi. İllaki tadıp beğendiğinizi dile getirmeniz lazım, yoksa satmıyorlar size ürünlerini. Bu tatlı dükkanı da geride bırakıp yolumuza devam ediyoruz. Adana'nın simgesi Taşköprü'deyiz. Seyhan Nehri'nin üzerinde bulunan köprü Roma dönemi tarihli ve günümüzde dünya üzerinde kullanılan en eski köprü. Seyhan Nehri üzerinde gondol sefası yapmadan dönmemek gerek. Venedik esintisi yaşadığımız dakikalarda da bu hoş şehri içimize çekiyoruz. Yeni rotamız serinlemenin en keyifli hali; Bici bici. Adana'nın bilinen tatlarından ve yaz aylarının vazgeçilmezlerinden. Ayrıca Tahta Masa'da, Adana manzarası eşliğinde yenilince daha bir keyif veriyor insana. Pişmiş nişasta, pudra şekeri, gül suyu, kırmızı gıda boyası ve karsambaç diye bilinen buzun rendelenmiş halinden oluşan soğuk bir tatlı.
Günün son durağı tabi ki de Onur Kebap. Meze, ezme, lokum adı verilen kuzu eti ve salatalarından yiyoruz ve tadına hayran kalıyoruz. Püf noktalarını öğrendiğimiz bu mekanda Şevket usta'nın Adana kebabını yemeğe geldi sıra. Adana'nın medar-ı iftiharı tescilli Adana kebabı sunuluyor ihtişamla masamıza. Daha önce yenilenlerle arasında büyük farklar olduğunu tatmadan anlayamayacağınızı bir kez daha söyleyelim. Sunumu, müşteri memnuniyeti, kaliteli malzeme kullanımı ve güler yüzlü ev sahipleriyle vedalaşma vaktimiz geliyor ve Adana'da güzel bir gün sona eriyor. Ertesi gün yapmadan dönülmez diye düşündüğümüz Ziyapaşa yürüyüşümüzü yapıp kafelerin, barların ve mağazaların bulunduğu bu bulvarda, şehrin yeşille yan yana olduğunu görüp mutlu oluyoruz. Gezme şansı yakaladığımız yerlerden biri de Olgunlaşma Enstitüsü. El emeği eserlerin sergilendiği ve satışının yapıldığı bu güzel enstitüde birbirinden hoş sanat eserlerini inceleme fırsatı yakalıyoruz. Adana'ya gelip Ciğerci Birbiçer'e uğramamak olmaz. Enfes ciğeri, mezeleri, çiğ köftesi, salataları ve şalgam suyuyla, tatmanızı şiddetle tavsiye ettiğimiz bir mekan burası.
Ve ayrılma vakti… Havaalanı yolları taştan diyerek yollara düşüyoruz. Fakat Adana lezzetleri hiç biter mi? Son bir tatlı denememizi isteyen İlhami Bey bizi Doğan Kaymaklı Kadayıf'a davet ediyor. Giderayak tatma şansımız olan bu tatlı, doğal manda kaymağıyla kaplı bol fıstıklı şerbetli bir kadayıf tatlısı ve çok lezzetli. İki günün sonunda Adana'nın enfes tatlarından ve güzel halkından ayrılıyoruz. Bu güzel gezi, bu güzel şehir iki günden daha fazlasını hak ediyor ama kısa ve anlamlı bir tur isterseniz Adana sizi bekliyor. Nisan-Mayıs ayları ya da Eylül-Ekim gibi tercih ederseniz, havasının serinliği sizi daha da memnun bırakacak ve Adana'nın güzel festivallerine katılma şansınız da olacaktır. Yemekleri ve müzikleriyle Adana'yı tanıtmak ve anlatmak için 1-9 Ekim arası "Food & Music Fest" ile Adana yemek ve müzik kültürü tanıtılacak. Birçok filme, kitaba konu olan, gurme lezzetlere sahip doğal güzellikleri ve içten samimiyetiyle memleketimizin bu tarihi şehri sizi bekliyor!