İkarus’un balmumu ve tüylerden yapılmış kanatları ile uçmaya çalışmasının üstünden bin yıllar, Wright Kardeşler’in Dünya tarihinde bir ilk olan uçuşlarının üstünden on yıllar, günümüz insanlarının ise kıtalar arası yolculuk yapmaya bu denli alışmasının üstünden yalnızca yıllar geçti.
Uluslararası hava taşımacılığı IATA’nın sunduğu verilere göre 2014 yılında dünya çapında bir önceki yıla kıyasla 170 milyon fazla bilet satıldı.
Çok değil 1990’lı yıllara kadar uçmak Dünya insanı için masraflı ve bir o kadar da meşakkatli bir meseleyken, 1990’lı yılların sonunda özellikle Avrupa içi uçuş fiyatlarındaki büyük düşüş ile insanlar uçma fikrine alışmaya ve daha da önemlisi bu fikri hayatlarına adapte etmeye başladı. Böylelikle 2000'li yıllarla yirmi yıl öncesine kadar uçmaya alışık olmayan insanoğlu kıtalar arası uçuşları dahi günlük bir mesele haline getirdi ve uçuş tarihi en parlak dönemlerini yaşamaya başladı.
Peki artan yolcu, uçuş ve filo sayısının dışında günümüz uçma anlayışı ve kültürü ne denli değişti? İnsanlar hava yollarını, güzergahlarını, aktarma noktalarını, bekleme sürelerini şüphesiz kendi bütçelerini, konforlarını ve güvenlik anlayışlarını göz önünde bulundurarak seçiyorlardı. Peki tüm bu tercihleri yaparken yemek faktörü ne denli etkili oluyordu?
Havaalanı gastronomi kültürünün Dünya’ya tanıtımı 2008 yılında ünlü İngiliz şef Gordon Ramsay’nin London Heathrow Havaalanı’nda açtığı Gordon Ramsay’s Plane Food adlı restoranını ile gerçekleşti. O güne kadar havaalanlarının pek de alışık olmadığı bu yemek anlayışı, şefler dünyasında büyük etki yaratmış olmalı ki sırasıyla Carles Gaig, Dani Garcia, Heston Blumenthal havaalanı fine dining kültürüne hızla destek verdi.
Moleküler mutfaktan bahsedilince akla ilk gelen isimlerden olan Heston Blumenthal 2014 yılında London Heathrow Havaalanı’nda Gordon Ramsay’ye komşu olarak açtığı restoranı hakkında: ‘‘Gaz kullanımının yasak olduğu, malzeme giriş çıkışının minimum düzeyde tutulduğu, mutfakta bulunan kesici aletlerin sürekli sayımdan geçtiğini, biten ürünlerin temin edilmesi için belki de günlerce beklenmesi gerektiği, çoğu müşterinin acelesinin olduğu, kısıtlı alana yayılmış bir mutfağınız olduğunu düşünün ve yine de herkese en lezzetli tabağı çıkarmak için harcadığınız çabayı gözünüzün önüne getirin. İşte biz burada imkansızı başarıyoruz.’’ demişti.
Tam da bu sebepten olur da bir gün rotanızı yahut havaalanınızı tadacağınız lezzetlere yönelik seçmek isterseniz; London Heathrow Havaalanı’ndan Gordon Ramsay adı altında kahvaltınızı etmeden, uçağınızda yanınıza alabilmeniz için hazırladığı piknik sepetlerine göz atmadan geçmeyin. Biraz daha zamanınız var ise moleküler lezzetleri tatmak isterseniz aynı havaalanında akşam yemeğiniz için Heston Blumenthal adı altında Perfectionists’ Cafe ye uğrayın, nitrojen (Nitrojen kimyasal olarak dondurma karışımının herhangi bir buz yahut dondurma sürecine tabi tutulmadan hızla soğuk, donmuş ve kremamsı kıvamı almasını sağlamaktadır.) içerikli dondurmaları tatmadan da ayrılmayın.
Eğer ki Münih havaalanı ise başlangıç, son ya da durak noktanız Airbrau Brauhaus bira üretim merkezinde tadım yapmayı ve Bavarian mutfağını tatmayı tercih edin. Ömrünüzde kaç defa havaalanının içinde yer alan minik bir bira fabrikası ile karşılaşacaksınız öyle değil mi?
Yolunuz Hong Kong Havaalanı’ndan geçecekse eğer ünlü Michelin yıldızlı şef, Lai Wai-Hung’un marine edilmiş etlerini, özellikle de ördeğini şiddetle denemek isteyin. Ya da Dani Garcia’nın Malaga Havaalanı’nda yer alan restoranında birbirinden lezzetli tapasları tadın. Sizce de uçmak, beklemek ya da aktarmak tüm bu lezzetlerle çok daha cezbedici olmaz mı?